Sporcunun
Sahibi Kim?
Süreyya Ayhan’ın
Amerika’da idman yapabilmesi için, devletin Eylül başından beri, her ay ödediği
yedi bin dolarlık bir para konusu ortaya atılınca, akla epey karışık sorular
geliyor. Bireysel veya takım sporunda dünya klasmanında yer alan sporcular
genelde klüpleri veya sponsorları tarafından yapılan maddi katkılarla yaşarlar.
Süreyya Ayhan, bir süre Vestel’in
sponsorluğunda gayet iyi bir para aldı. IAAF tarafından verilen iki yıllık
boykot cezası sırasında ise, bildiğimize göre, hiçbir kurum, kuruluş veya kişi
bu şampiyon atlete maddi katkıda bulunmadı.
Şu anda Süreyya’nın sponsoru
yok gibi. Ayda ortalama yedi bin dolar civarında olan masraflarını devlet
karşılıyor. Bu ödemeyi yapan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü verdiği bu paranın
nasıl harcandığını bilmek zorunda, Süreyya Ayhan’ın idmanlarını izlemek ve ara sıra
da olsa Süreyya’ya doping testi yaptırmak mecburiyetini hissediyor. Ve, bunda
da yerden göğe kadar haklı.
Bu arada Süreyya, hem hocası
hem kocası olan Yücel Kop’un
masraflarının da devlet tarafından karşılanmasını istiyor. Genel Müdürlük,
haklı olarak buna karşı çıkıyor. Zira, Yücel Kop Genel Müdürlük tarafından
boykot edilmiş bir kişi. Süreyya da ”Kop’tan
başkasıyla çalışmam” diyor. Geçen yazımda da belirttiğim gibi Genel
Müdürlük Kop’un masraflarını ödememekte haklı, Süreyya da Kop’tan başka kişiyle
çalışmak istememekte haklı. Pek çok ülkede bireysel ve takım sporlarında
başarılı olanlar, genelde, sponsorları ve klüpleri tarafından adeta bir süre
için kiralanmış gibidirler. Sponsor veya klüplerle yaptıkları anlaşmalar
onların tüm spor yaşamlarını tayin ve tanzim eder. Hiçbir futbolcu, “Ben bu antrenörle çalışmam” diyemez, burada
bir bakıma sporcunun sahibi kontrat süresince sponsor veya klüptür.
Burada, başarılı olduğu
sürece bireysel veya takım sporcusuna sahip çıkan bir avuç insan vardır. Sponsor,
klüp, federasyon, devlet yanında sporcunun kendine sahip olması hemen hemen yok
gibidir. Bir de buna, taraftar dediğimiz ve sporcuyu başarılı olduğu sürece
bağrına basan bir kitleyi hesaba katırsanız, sporcu bu sevgi ve ilgi karmaşası
içinde benliğini ve hatta kimliğini dahi kaybedebilir.
Sporcu ve kendisine sahip
çıkan tüm bu karmaşık grupların hepsinin, sporcunun başarılı olduğu sürece
kazançlı çıkması herkesin beklediği bir amaçtır. Ama, bu arada meşhur bir
futbolcunun milli takımda yer aldığı bir maçta sakatlandığını düşünün. Giydiği forma
ve kazandığı başarıyla klüpün ve sponsorun adını sahalarda taşıyacak, gazete
stünlarında gösterecek ve televizyon ekranlarında görünecek bu futbolcunun, bir
süre ortadan kaybolmasıyla sponsorun ve klüpün uğradığı zararı federasyon
ödemeye razı olabilir mi? Futbolcunun sakatlığını, genelde klüp üstlenir, sponsor
ise, sporcunun iyileşmesini bekler. Bu arada anlaşmadaki maddelere göre, sporcu
oynasa da oynamasa da para alır veya oynamadığı sürece para alamaz. Tüm
tarafların para kazanması amacıyla yapılan bu anlaşmalar sonunda hemen herkesin
zarar etmesine neden olabilir.
Bir dünya kupasında, çok
meşhur bir futbolcu hasta olmasına rağmen, sponsorun dayatması nedeniyle sahaya
çıkmak zorunda kalırken pek çok ülkede o meşhur futbolcu istemezse federasyona
karşı gelir ve milli takıma girmez. bu nedenle de kimse ona ceza veremez. Biz
de ise, federasyon tarafından milli takıma davet edilen sporcu, geçerli bir
mazereti yoksa ve bu durum birkaç kere tekrar ederse federasyon tarafından
cezalandırılabilir.
Süreyya Ayhan sponsoru
olmadığından dolayı ve devlet tarafından tüm masrafları karışlanması sebebiyle federasyonun kontrolü altında
idman yapmak ve federasyonun saptayacağı yarışmalara girmek zorundadır. Geçen
yılki Avrupa Şampiyonası’na katılamayacağını bildiren Süreyya Ayhan tutumunu bu
yıl tekrarlayamaz. Zira artık sponsoru devlettir ve federasyonun saptayacağı
yarışmalara girmek zorundadır. Süreyya, yaz ayları içinde yapılacak olan
kazananlara büyük para ödülü dağıtılan yarışmalara girerek bankadaki hesabını
büyütebilir ama, atletizm takımının yapacağı milli yarışmalara ve Ossaka’daki
Dünya Şampiyonası’na katılmak zorundadır.
Her genç spora kendi istediği
için başlar. Ve kendisinin tek sahibidir. Ama iş sponsor ve klüp konularına
girince kendi sahipliğine başkaları da katılır. Eğer Süreyya Ayhan, devletten
hiçbir kuruş almadan kendi parası ile Amerika’da idman yapsaydı, “Form’da değilim” diyerek istemediği
yarışmalara katılmamakta hür olabilirdi. Devletten aldığı bu parasal katkıdan
dolayı, sponsor gibi hareket etmesi gereken devlet tarafından kontrol edilmek ve
istenilen yarışmalara katılmak zorundadır.
Zira Süreyya Ayhan artık kendisinin tek sahibi
değildir ve onun sahibi devlettir. Süreyya’nın
ve Genel Müdürlüğün bu durumu bilerek hareket etmeleri her iki taraf ve Türk
atletizm severleri için mutlu sonuçlar getirecektir.